Askerî Kantinler Vergiden Muaf mı? Adalet, Rekabet ve Şeffaflık Üzerine Cesur Bir Sorgulama
Şunu en baştan söyleyeyim: Askerî kantinlerin vergi rejimi, “dokunulmaz” bir ayrıcalık alanı olmamalı. Kamu gücüyle tanınan istisnalar, toplumsal adaletin terazisinde tartıya çıkmak zorunda. Askerî personelin refahını güçlendirmek elbette meşru bir amaç; fakat bu amaç uğruna vergi yükünün kimlerin omzuna kaydırıldığı, piyasada nasıl bir rekabet etkisi yarattığı ve şeffaflığın ne kadar sağlandığı, cevap bekleyen sert sorular. Hadi, rahatsız olmaya değer bir tartışmayı açalım.
Hukuki Çerçeve: “Muaf” Ne Demek, Nerede Başlar, Nerede Biter?
Önce temel: Askerî kışlalarda, askerlerin zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan ve kapsamı sınırlı mal satışına odaklanan kantinler, belirli şartlarla kurumlar vergisinden muaf tutulabiliyor. Ancak bu, her yerde ve her durumda geçerli “genel af” değil; kışla dışındaki kantinler veya kapsamını aşan satış yapanlar için kurumlar vergisi mükellefiyeti gündeme gelebiliyor. Bu ayrım, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ve 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin ilgili yorumlarında açıkça vurgulanıyor. :contentReference[oaicite:0]{index=0}
2014 sonunda yapılan düzenlemelerle (Askerî Kantin Yönetmeliği ve ilgili değişiklikler), kurumlar vergisi muafiyeti teyit edilirken, bazı yerel vergiler ve damga vergisi yönünden istisnalar da getirildi. Aynı paket, kuruluş amaçlarına uygun teslim ve hizmetleri ile GVK 70 kapsamındaki kiralamalara KDV istisnası tanındığını; ancak bu istisnaların kapsam ve tekniğinin dikkatle okunması gerektiğini gösteriyor. :contentReference[oaicite:1]{index=1}
KDV’nin İnce Ayarı: Çıkışta İstisna, Girişte Yük
En çok karıştırılan nokta KDV. Basit dille: Askerî kantinlerin yaptıkları teslim ve hizmetler, kuruluş amacıyla uyumluysa KDV’den istisna edilebiliyor; fakat kantinlerin yaptıkları alımlar yani girdiler KDV’ye tabi ve bu KDV’yi indirme hakkı yok. Bunun anlamı şu: KDV teknik olarak “çıkışta” alınmıyor olsa da “girişte” yük binmeye devam ediyor; dolayısıyla bu tam bir vergi muafiyeti değil, daha çok “KDV üzerinde şekil değiştiren bir yüklenme.” :contentReference[oaicite:2]{index=2}
Ayrıca, yönetmelikteki muafiyetlerin Gelir ve Kurumlar Vergisi tevkifatı ile KDV tevkifatını kapsamamasına dair açık hüküm var: Yani bazı stopaj ve tevkifat sorumlulukları devam ediyor. “Her şeyden muaf” algısı hukuken doğru değil. :contentReference[oaicite:3]{index=3}
Yerel Vergiler ve Damga Vergisi: İstisnaların Sınırları
2014 değişiklikleriyle emlak vergisi muafiyeti ve bazı ödemelere ilişkin kâğıtların damga vergisi istisnası gündeme geldi; ama bu da mutlak ve sınırsız bir alan değil. Uygulama, işlemin niteliğine ve düzenlenen belgenin türüne göre farklılaşıyor. “Tek cümlelik kurtarıcı reçete” bekleyenler için kötü haber: Detay okumadan hüküm verilemez. :contentReference[oaicite:4]{index=4}
Adalet Tartısı: Ayrıcalık mı, Görev mi?
Gelelim işin normatif tarafına. Askerî kantinler, piyasa fiyatlarına göre daha uygun ürün/hizmet sunarak personele refah transferi sağlıyorsa, bu toplumsal amaçlı bir politika olarak savunulabilir. Fakat iki risk var: Birincisi, istisnaların kapsamı genişledikçe, yakın çevredeki esnaf üzerinde “dolaylı rekabet” baskısı yaratma ihtimali; ikincisi, fiyat avantajının gerçekten “er ve erbaşın sofrasına” mı yoksa farklı alanlara mı aktarıldığının şeffaf olmaması. Bu soru sadece hukukî değil, etik.
Dahası, muafiyet mantığının temel şartı “kışla içi, amaçla sınırlı” faaliyet. Kışla dışına taşan, ailelerin genel ev ihtiyaçlarını gören veya dışarıya satış yapan kantin modelinde muafiyet gerekçesi hızla zayıflar. Nitekim mevzuat, kışla dışındaki kantinlerin kurumlar vergisine tabi olduğunu açıkça not ediyor. Toplumsal meşruiyetin zemini, tam da bu sınırların titizlikle korunmasında. :contentReference[oaicite:5]{index=5}
Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: “Kamu Yararı” İddiasının Testi
Vergisel ayrıcalıklar kamu yararı adına veriliyorsa, o yararın ölçülmesi ve raporlanması gerekir. Askerî kantinler için yıllık faaliyet raporlarında; fiyat avantajının parasal büyüklüğü, kaç personele ne ölçüde yansıdığı, satın alma süreçlerinde piyasa testinin nasıl yapıldığı ve KDV yükleniminin maliyetlere etkisi açıkça gösterilmeli. Böylece “muafiyet” bir ayrıcalık gibi değil, ölçülebilir bir sosyal politika aracı gibi yönetilebilir.
Provokatif Sorular: Tartışmayı Açalım
— Kışla içiyle sınırlı ve amaca uygun faaliyet kriteri, pratikte ne kadar denetleniyor? Her kışlada aynı standart var mı?
— KDV’de “çıkış istisnası–giriş yükü” dengesinin fiyatlara yansıması ölçülüyor mu? Personel, sivil piyasaya kıyasla gerçekten anlamlı bir refah kazanıyor mu? :contentReference[oaicite:6]{index=6}
— Emlak ve damga vergisi istisnalarıyla sağlanan mali alan, hangi somut sosyal faydaya dönüştürülüyor? Rapor var mı? :contentReference[oaicite:7]{index=7}
— Kışla dışındaki satış noktaları konusunda “gri alanlar” kapatıldı mı? Net bir uygulama birliği mevcut mu? :contentReference[oaicite:8]{index=8}
Sonuç: “Tam Muafiyet” Efsanesini Bırakalım, Akıllı Tasarıma Geçelim
Askerî kantinler vergiden tamamen muaf değil; kurumlar vergisi açısından şartlı muafiyet, KDV’de ise çıkış istisnası–giriş yükü dengesi söz konusu. Ayrıca tevkifat gibi bazı yükümlülükler aynen devam ediyor. Yerel vergiler ve damga vergisinde ise spesifik istisnalar var. Bu tablo, “ayrıcalıklar cumhuriyeti” değil ama kesinlikle “ince ayarlı bir istisna rejimi.” :contentReference[oaicite:9]{index=9}
Benim iddiam net: Bu rejim, şeffaf raporlama ve sıkı sınır denetimiyle desteklenirse toplumsal meşruiyet kazanır; aksi hâlde, adalet algısını zedeleyip piyasada gereksiz gerilim yaratır. O yüzden tartışmanın merkezine şu ilkeyi koyalım: İstisna varsa, gerekçesi, kapsamı ve etkisi kamuya açık olmalı—her yıl, herkes için okunur biçimde.
::contentReference[oaicite:10]{index=10}